24 Ekim 2011 Pazartesi

Beyoğlu'nda Gayriresmi Bir Altsız Geçidi ve Manasız Bir Yumurta Savaşı

Aslında herşey çok normal başlamıştı bu sabah. Evet haftanın ilk günü idi ama ben her zaman pazartesiden değil de pazardan nefret eden biri olduğumdan bunu normal karşılayabiliyor ve giderek sündürüldüğü ve suistimal edildiğini düşündüğüm pazartesi sendromundan muzdarip olmayabiliyordum. Hatta pazar akşamı erken uyumuş olmanın verdiği dinçlik ve bilinç berraklığı ile vapurda okuduğum Çehov kitabından ortalamanın üzerinde bir haz almış, daha da ileri götürmem gerekirse tatlı bir iyimserliğe bile kapılmıştım neredeyse.

Daha sonra bu haftaki programım gereği haftanın ilk iki günü denetim çalışmasını gerçekleştirmem gereken Müşterimin Beyoğlu'nun Cihangir tarafına doğru kalan kısmındaki ofisine gittim. Gittiğimde geçen denetimde de olduğu gibi yine erken geldiğimi, binada kimse olmadığını farkettim. Bir anda içinde bulunduğum asabi halet-i ruhiyenin de etkisi ile sabahın erken saatlerinde Beşiktaş'tan aldığım patatesli açma ve yağsız süt bir kahvaltı menüsü olarak hiç cazip gelmedi. Ben de dar sokaklardaki eski ve ihtişamlı binalara bakarak yukarı doğru seğirttim ve köşede gördüğüm bir büfeye çöktüm. Sinirimi alsa alsa "yengen + portakal suyu"ndan oluşan yarı mükellef ve dört başı olmasa da iki başı mahmur diyebileceğim kahvaltı menüsü alır diye düşünüp siparişimi zerre tereddüt etmeden verdim.

İşte bu noktadan sonra olaylar -en azından bir iş günü sabahı için- enteresan bir hal aldı. Büfe'nin önünde oturduğum taburenin sağ tarafına doğru kaykılıp gelene geçene bakmaya niyetlendiğim sırada karşımdan sokağın ortasına doğru fütursuzca yürümekte olan evsiz berduşu farkettim. Ancak şöyle ki meczup berduşun altına don giyme zahmetinde bulunmadığı pantalonu paçalarında idi. Mecazi değil tam olarak kelime anlamı ile "s.kini t.şşağını" sallayarak sokakta geziniyor, elinde içinde iki ya da üç adet efes extra olan beyaz poşetten kaynaklanan çocuksu neşesi ile etrafına gülücükler saçıyor ve bir yandan da sigarasını tüttürüyordu. Tam "bu da olabilir canım evet normal ki" derken amca benim yanımda durup pantalonunu ağır ağır yukarı çekmeye başlayınca sinirim bozuldu ve gülmeye başladım.

Akabinde altsız hali ile fiziğini sokakta cömertçe sergileyen berduş abi pantolonunu yukarı çekmesini takiben yolun çaprazındaki marketin önüne gitti ve poşetten çıkardığı birasını yudumlamaya başladı. Bu esnada hazır olan siparişime kavuşmak ve bir an önce kahvaltımı edebilmek maksadı ile önüme döndüm. Bir ya da iki dakika kahvaltı ettikten sonra önümde bir kamyonet durdu ve kamyonetin şöförü ile sokakta elinde yumurta paketleri olan yaşlıca bir amca birbirlerine girdiler ve bütün esnaf -maalesef en iyi görüş açısına sahip yerde konuşlanmış olduğumdan- etrafıma doluştu. Kavganın sebebi ise "buradaki bakkal ve marketlere yumurtayı ben satıyorum sana kim sipariş verdi" diyen yaşlı ve yaya yumurta satıcısı amcanın araçtaki yumurta satıcısına atarlanması idi. Takribi beş dakika süren kavgadan sonra taraflar yollarına devam ederken geride tabaktaki yengen'i soğumuş, artık taze olmayan portakal suyu dibine çökmüş ve sinirlerinin ırzına geçilmiş beni bıraktılar...

İyi bir başlangıç, yarı yarıya başarı demektir Andre Gide

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder