29 Nisan 2017 Cumartesi

(S)özgeçmiş ( Haiku #4 )

kartvizitlerle
iletişen insanlar
mektup yazmazlar.

Mithat Erdoğan
28 Nisan 2017

Beşiktaş

Biterken ; "Belle and Sebastian - The Boy with the Arab Strab" çalıyordu.

Fotoğraf: Mithat Erdoğan


27 Nisan 2017 Perşembe

Bas ve Çek * (Haiku #3 )

gözüm vizörde
işaret parmağımsa
deklanşördeydi.

Mithat Erdoğan

27 Nisan 2017
08:15 Kadıköy - Beşiktaş Vapuru

Biterken; " Charlie Parker - All The Things You Are " çalıyordu

Fotoğraf: Duygu Kıyak

25 Nisan 2017 Salı

Çay'a Metre - (Haiku #2)

kim nasıl ölçer
bir çay bardağındaki
dudak payını?


Mithat Erdoğan

25 Nisan 2017 Çarşamba
07:45 Kadıköy - Beşiktaş Vapuru

biterken "Louis Armstrong, Sy Oliver Choir and All Stars - Go Down Moses" çalıyordu.


Fotoğraf: Mithat Erdoğan


24 Nisan 2017 Pazartesi

Elling (Haiku #1)

ana kuzusu
ve lahana turşusu
şair olmuştu.


Mithat Erdoğan
24 Nisan 2017
07:45 Kadıköy-Beşiktaş Vapuru


Bonus; filmden bir alıntı;


birkaç saat sokaklarda dolaşırım, rastgele şiddet için ideal hedef olurum.



11 Nisan 2017 Salı

Haruki Murakami ve Ağır Siklet Boks Şampiyonları - 2. ve son Kısım

Melis sabahın o engin ıssızlığında kuş sesleri ile açtı kirpiklerinin düğümünü..Bilemedi önce ayak parmaklarını mı oynatsa..yoksa bir çırpıda kırpsa mı gözlerini yine yeniden uykunun saadetine... sessiz sedasız kalsa mı inişli çıkışlı dağlarının nefesi ile..Yoksa kuşları mı dinlese dirlikle..

Berisinde kuşların sesi bile öylesine rahatsız edici geldi ki..Uyuyamadı..Dişlerini sahipsizce gıcırdatmaya başlamıştı bile düşünceler aleminde.

 'Nerede kuş yuvası var yahu! Ne bu böyle bu kadar meşakkatli!.. Kuş olmak nasıl bir şey olurdu acaba? 

Sınırın olmadığı bir hayvan alemi olsan, uçtukça uçsan.. Gerçi açlık derdi var onların da.. Ama yani her sabah neşe ile eşe dosta sonsuz sazla sözle cik cik cik şarkı söylesen..Vay anasını arkadaş..Bir de şu yanımdaki danaya bak hele..' 

diye düşünürken, bir üşüme geldi tam o anda..

-Böyle cıplak uyursam olacağı bu işte! Off kafama s.çayım..

Üstüne yerde bağırsaklanmış kırmızı bluzunu giydi hemencecik. Usulca poposunu kaşıdı. Tuvaletin o hazin floransında, soğuk suyun yüzüne çarpan azimetinde yaşam damarlarını buldu Melis. Şöyle bir baktı kendine aynada..Gözlerinden biri daha ufak tefek görünüyordu. Ah yine mi çene altı kılları çıkmıştı kara fatma olanlarından üstelik! Bakındı tuvalete bir cımbız var mı diye.. Dolabın içinde bulamadı. Etrafına bakarken rafın üstünde, sakal traşı olduğunu tahmin ettiği garip aygıt ile bok kokusuna otantik esanslar yaysın diye yeşerlenmiş kum rengi mumların yanyana duruşuna baktı. Belki biz de böyle bir çiftiz Murat ile diye iç geçirdi. Diş fırçasını aldı..üstüne pırrtlattı  macunun kıvamını..Dişlerini fırçalayıp, ağzındaki nanenin yayılışını hissederken, Murat'ın evvelsi gece beyninde nane ile ferah hissetme halinin beyindeki aynı bölümde kaynaklandığını, aslında bu yüzden yazın nane yemenin bize soğuk hissiyatı vererek iyi geldiğini..ama bunun da pekala bir aldatma olduğunu ve işte o saçma sakızların endüstrinin bizi nasıl düzdüğünü dobra dobra anlattığı an canlandı. Bu yüzden artık naneli sakız çiğnemiyormuş! İyi peki aferin! 

Yeniden baktı aynaya..

-Bugün çok güzelsin tatlı bıdık! 

dedi kendi kendine yamuk yumuk ağzındaki fırçanın eşliğinde. Diş macununu kabaca tükürdü..köpüklerin akışına baka baka temizledi kendi pisliğini. Çalkaladı ağzını gırrr gırrr.

Odaya döndüğünde evvel geceden kalma sallama çayların iskeletini gördü. 42 No'lu Tirebolu Çayı'nı demleme asaletini diledi. Sabahları bir şeyde de güzel hissetsem ya dedi kendi kendine. Giydi pantalonunu..Çorabının eşini bulamadı. Murat'ın üst kısmı hep aynı olan '3 küçük üçgen'li desenlerden oluşan aşırı sıkıcı siyah çoraplarından birini giydi. Saçını yapmaya tenezzül bile etmeden terk etti odayı.. 

Tam ayakkabısının bağıcığını bağlamış, şalını takmış evden çıkacakken..Murat'a hoşçakal dememek de ayıp olacak şimdi dedi. Hop geri döndü odaya usulca öptü erkeği sert yanaklarından. Gülümsedi Murat.. 3 yaşına dönmüştü şimdi, ne tatlıydı. Usul usul uzun kirpiklerinı yerçekimine teslim ederek daldı uykuya dalışını izledi Melis erkeğinin..

Masa başındaki Murakami kitabı takıldı gözlerine.. Hiç affetmedi attı çantasına..Dolmuş beklerken başlardı belki.

Pınar Özütemiz / 3 Nisan 2017 - Berlin

Fotoğraf:
Mithat Erdoğan

Leica AF-C1
Fujicolor200

Şubat 2017 / Karaköy



Haruki Murakami ve Ağır Siklet Boks Şampiyonları - 1. Kısım

-İki elinde de poşet olan insanın çaresizliğini baz alalım o zaman.

dedim. Suratıma boş boş baktı ve

-Nerden çıktı şimdi bu Murat ?

dedi.

-Kendimizi bir saniyeliğine o insanın yerine koyalım. İşten yorgun argın gelmiş. Yol üstünde markete uğramış. Kendine mükellef bir akşam yemeği hazırlamak için alışveriş yapmak niyetindeymiş. Markete girmiş. Bir şişe kırmızı şarap, bir paket makarna, parmesan, maydanoz, tereyağı, krema, süt, kahve ve aylık olarak çıkan mecmualardan düzenli takip ettiklerini market arabasına doldurmuş. Kasadaki uzun kuyruk tam da canını sıkmak üzereyken kuyruktaki diğer insanların homurdanmaları vasıtası ile açtırdıkları yeni kasanın kuyruğuna ilk hamleyi o yapmış ve beklemeden ödemesini yapabilmiş. İndirim kartında bir hayli puanı biriktiğini söyleyen kasiyer kıza gülümseyerek ödeyeceği meblağdan ilgili puanları düşebileceğini söylemiş ve kızın parmaklarındaki ojelerin rengini çok beğendiğini fark etmiş. Tam marketten çıkmakta olduğu esnada atıştırmaya başlayan yağmuru pek önemsememiş. Fakat bir dakika içerisinde şiddetini bir hayli arttıran yağmur sokakların ıslanmasına sebep olmuş. Kocaman yağmur damlalarının elindeki poşetlere çarpınca çıkardıkları ses ve ayakkabısının içerisine su dolup dolmayacağının endişesi yüzünden adımlarını sabırsızca hızlandırmış. Tam da bu esnada BAM! Evin anahtarını pardösüsünün cebine koymadığını anımsamış. Anahtar sırtındaki çantasının diz üstü bilgisayarını koyduğu kısmının derinliklerindeki o malum cepte durmaktaymış. Çanta sırtındaymış ama iki elinde poşet varmış. Yağmur giderek daha da hızlanırken caddeler de artık bölge bölge su birikintileri oluşturacak kadar sırılsıklam bir hal almış. Elindeki poşetlerin kenarları parmaklarını keserek acıtmaktaymış. Fakat poşetleri yere bıraksa ıslak zemin yüzünden altlarına çamur bulaşacak olması, poşetin içindekilerin zemine koyunca formlarını bozarak poşetin içinde rastgele alt alta - üst üste bir konuma gelecek olmaları ve o poşetleri teker teker avucuna geçirip tekrar yerden kaldıracak olma fikri sinirlerini haddinden fazla şişirilmiş ve parke zemine sertçe vurulmuş bir basketbol topu misali sıçratmaktaymış. İşte bu insanın çaresizliğini tahayyül edebiliyor musun Melis?

Melis gayet sakin bir şekilde komodinin üzerindeki sigara pakedine uzandı. Yastığın yanına düşmüş çakmağı parmaklarının arasına alıp ağzına koyduğu sigarayı yakarak ilk dumandan ne kadar keyif aldığını açığa vuran bir ifade ile gözlerini kısarak ;

-Sen de bu paket sigaradan ister misin yoksa sana bir tane sarma sigara da hazırlayabilirim

dedi.

Tül perdenin arasından odaya vuran sokak lambalarının ışıkları nevresimi üzerine çekmeye zahmet etmediği çıplak göğüslerine vurmaktaydı. Normalde de güzel denilebilecek göğüsleri daha da güzel görünmekteydi. Le Grand Illusion! Bu görüntüyü mahvetmek istemediğim için elindeki paketten hazır bir sigara çekip yaktım.

-Eee, sorumu yanıtlamayacak mısın?

diye bir salvoda daha bulundum.

-Tahayyül etme meselesine gelecek olursak; sana seviştikten sonra eskisi kadar sohbet etmediğimizi söylüyorum ve senin bu lafımın üzerine ilk sevişmemizden sonra açtığın sohbet konusu bu mu gerçekten? İki elinde de poşet olan ve yağmurun altında apartman kapısının önünde çantasındaki anahtara ulaşmaya çalışan bir adamın içinde bulunduğu durumun çaresizliği.

-Bence güzel bir konu

diyerek benim tarafımdaki küllüğü ikimizin ortasına yatağın üzerine koydum. Yüzüne yayılan gülümsemeyi bastırmaya çalışarak ama bunu pek da başaramayarak ;

-Bu aralar çok fazla Murakami kitabı okudun bence arka arkaya. Başka bir açıklama getiremiyorum bu sohbet konusuna.

diye yanıtının finalini yaptı.

Yataktan kalkıp mutfağa doğru çırılçıplak seğirtmekte iken sol elimi havaya kaldırıp;

-Kahve içer misin peki?

sorusunu kavisli bir masa tenisi servisiymişçesine kucağına attığımı hayal ettim.

-Bana sallama çay yapsana

diye yanıtladı.

Mutfağa gidip çayı ve kahveyi hazırlayıp yatak odasına geri döndüm. Bir elimde çay, diğerinde kahve yatağa yaklaşmakta iken;

-Bak mesela ben şu an az evvel bahsettiğim o iki elinde iki poşet olan insanın içinde bulunduğu çaresizliği kesinlikle tahayyül edebiliyorum

dedikten sonra bilerek yapmacık bir şekilde aşırı endişeli bir hale getirdiğim mimiklerime haiz yüzümle savımı destekledim.

-Sence kendimi yakmadan yatağa oturabilecek miyim? Zira iki komodinin de üzeri dolu, bardak koyacak bir boşluk mevcut değil Melis!

Yatağın üzerindeki küllüğü kaldırıp zemine bıraktıktan sonra sağ dirseğinin üzerinde durarak;

-Bizim gerçekten ikinci raundu sevişmemiz gerekiyor Cassius Clay!

dedi.

Bu yanıt keyfimi iyice yerine getirdiğinden;

-Muhammed Ali’nin Müslüman olmadan evvelki adı ile bana seslenerek ne yapmaya çalıştığını fark etmedim sanma. Demek sert istiyorsun ha! Kulak memene elveda de, çünkü benim favori boksörüm Mike Tyson’dır bebeğim!

dedim ve sokak lambalarına minnettarlığımı sunarken ringe doğru koşar adımlarla ilerledim.

(Biterken; "The Beatles-Blackbird" çalıyordu)

Mithat Erdoğan / Nisan 2017


Fotoğraf;
Mithat Erdoğan

Yashica T5
Fujicolor 200

(Mart 2017 / Kars Sokakları - Gece)