"İşin gülünç yanı; bir yandan böyle palavra sıkarken, bir yandan da başka bir şey düşünüyordum. Ben New York'luyumdur. Central Park'taki gölü düşünüyordum, şu Güney Central Park'taki yapay gölü. Göl donup buz tuttuğunda, ördeklerin nereye gittiğini merak ediyordum. Acaba, biri kamyonla gelip onları hayvanat bahçesi gibi bir yerlere mi götürüyordu, yoksa kendileri mi uçup gidiyorlardı?"*
-Bunlar yabani mi şimdi he?
- Heee?! Yabani mi bilmem emme,
şordakilerden bunlar da. Nassı ÜREMİŞLER ha!.
- Nerdekilerden?
- Ya Behçet başgan getirttiydi bunlardan
devlet hastanesinin berisine. Ada mı neyin yaptırdı ya, sonra bunlardan getirtti
koydurdu adaya. Onlar işte ÜREYE ÜREYE böyle çoğaldılar.
- Haaa
- He valla, sahil boyunca tüm ganallar
gaynıyor bunlardan.
Bu konuşmaya kulak misafiri olduğumda arabayı
kaldırımın kenarına park edip arabadan inmiştim. Fotoğraf makinesini boynuma
takmadan evvel pozometresine bakarak ayarlarını yapıyor ve yüzüme maske takmamanın
tadını birkaç saniye daha çıkarıyordum. Kafamı kaldırıp konuşanlara baktığımda;
kasketli, kumaş pantolonlu, yün gömlek ve yün süveterli ve kıyafetleri ile renk
uyumu gözetmeksizin giydikleri ayakkabıları ile altmışlarının sonunda ya da
yetmişlerinin başında iki yaşlı adam gördüm.
Ördeklerden bahsediyorlardı. Bir yandan
da ördeklere ekmek atıyorlar ve salgın hakkında ipe sapa gelmez fikirlerini
müthiş bir özgüven ile zırvalıyorlardı. Daha yaşlı olan hastalığın yayılmasını
önlemek için pekmezin yeterli olacağını ateşli bir şekilde savunuyordu. Diğeri
ise pekmeze alternatif olarak keçi yoğurdunu öne sürüyordu. Birbirlerine asla
itiraz etmiyorlardı. Sinirim bozulmuştu. Aslında çoğu şeyi sorgulamayan ve çoğu
şeye itiraz etmeyen tipler oldukları belli idi. Toplumun geneli tarafından
kabul görmüş şeylerden bahsediyorum tabi ki. Pekmez sempatizanı uzun boyluya
niyeyse ayrıca kıl olmuştum. Üreme kelimesini üzerine basa basa, sesini
yükselte yükselte söylemesi ve ağzını şaklatması asabımı bozmuş ve sapık
izlenimi bırakmıştı üzerimde.
İnsanlara yaşlarına hürmeten saygı göstermeyi
ergenliğimden beri aşırı aptalca bulmuşumdur. Aptalca şeyler söyleyen biri aptalca
şeyler söyleyen biridir. Söylediği aptalca şeyden sonra ona verilecek tepkinin
yaşına göre belirlenmesini ikiyüzlülük olarak değerlendirmişimdir hep. Şu iki
adamı ele alalım mesela; ikisi de süzme geri zekâlılar. Ördekler ile ilgili
sohbetleri nasıl bitti söyleyeyim mi? Keçi yoğurdu sempatizanı olanı;
-Bu namussuzların eti de çok lezzetli
oluyor ha, yağlı ve sulu. Yanında pilav ve ayranla mis gibi gidiyor.
Dedi.
Öteki de;
- Kaz eti yedim emme, bunlardan yemedim
hiç. Kazın tadı da tavuğa benziyor, pek bir numarası yok”
Diye ekledi.
Yaşlılık ve bilgelik arasında kesinlikle
her zaman bir ilişki yok. Hatta bence asla bir ilişki yok. Bilge birisi her
yaşında bilgedir. Şu iki tipi ele alalım; gençliklerinde nasıl insanlar
olduklarını tahmin etmek çok zor olmasa gerek ha? Şu ikisine sırf yaşlarına
istinaden göstereceğim hürmeti pantolonumu ve donumu indirir, domalıp aynaya çevirdiğim
kıllı götüme gösteririm daha iyi be.
Fotoğraf makinesinin ayarlarını yaptıktan sonra o iki yaşlı adamın yanına gidip;
““Hey, bakar mısınız?” Güney Central park’ın hemen yanındaki o gölde bulunan ördekleri biliyor musunuz? O küçük göldeki hani. Acaba göl donduğunda o ördekler nereye gidiyorlar, biliyor musunuz? Haberiniz var mı acaba?” **
Dedim.
Bir bok anlamadan yüzüme baktılar öyle.
Gülümseyerek;
- Geri zekâlılar!
Dedim.
Verecekleri tepkiyi beklemeden arkamı dönüp yürümeye başladım. Yanlarından uzaklaşırken bana ettikleri lafları duydukça keyfim yerine gelmeye başlamıştı. Suratımda kocaman bir gülümseme ile derin bir nefes alıp yoluma devam ettim.
''Zaten
bütün geri zekalılar kendilerine geri zekalı denmesinden nefret ederler.''
***
*, ** ve *** à Çavdar Tarlasında Çocuklar – J.D. Salinger
Mithat Erdoğan - Aralık 2020 Kayaköy / Fethiye
Fotoğraf: Mithat Erdoğan