“Bir fotoğraf hayatımı değiştirebilirdi. Ama Tanrıkent'te kaçarsanız
ölürsünüz. Kalırsanız yine ölürsünüz. Çocukluğumdan beri bu hep böyle
olmuştur.” * (Paulo Lins –Tanrıkent)
Neden fotoğraf çektiğimi ekseriyetle uzun uzun düşünürüm. Kendime verdiğim
yanıtlardan asla tatmin olmam. Sanırım verdiğim yanıtlardan tatmin olsam elime
bir daha fotoğraf makinesi almayacağımdan korkuyorum. Tabi herkes için geçerli
bir durum değil benimkisi! Bir şeyi amaç değil de araç haline getirmenin her
zaman eleştirilecek bir tavır olmadığını kabul etmekte bir beis görmüyorum.
Araç ile neye / nereye ulaştığımız kısmına göre değişir zira bu tavrın etik
boyutu.
“Analog fotoğraf dergisinde sinema köşesinde bu kadar da
felsefe yapılır mı yahu?” dediğinizi duyar gibi filan değilim. Okur ile sohbet
ediyormuş kisvesi altında samimiyetsizlik saçan bu tarz cümleleri asla kurmam
ve içinde bu tarz cümleler barındıran yazılardan da hoşlanmam. Bu interaktif
bir alan değil. Ben yazacağım, siz de okuyacaksınız. Şirinlik yapmanın ne yeri
ne de sırası…
Bu sayıda bahsedeceğim film; 2002 yılında Fernando Meirelles tarafından
çekilmiş “Cidade De Deus” (Türkçe ’ye “Tanrı Kent” olarak çevrildi.) olacak.
Brezilya yapımı olan filmin süresi 130 dakikadır. Tik Tok videoları ile
zehirlenen kişilerin oturup dikkatlerini vererek izlemesi için bir hayli uzun
bir süre diyebilirim.
Filmin türüne belgesel-dram denebilir. Zira otobiyografik ögeler barındıran bir dram ve çekim teknikleri ile kullanılan planlar da belgesel türüne göz kırpmakta. Yönetmen, şiddeti estetize etmeyen ama şiddet sahnelerinden de sakınmayan bir film dili benimsemiş.
Filmlere yapı bozum uygulayarak her sahnenin arkasında başka bir anlam arayan, sembolizm sevdalısı bir sinefil değilim aslında fakat bu filmin açılış sekansındaki, canını kurtarmak için kaçan tavuk aslında filmin ana karakteri Rocket'i temsil ediyor. Rocket de Favela'dan kaçmak, kurtulmak istiyor. Zaten "Ne polis olacağım, ne de serseri! Vurulmaktan çok korkuyorum." dediği sahnede filmin çatışmasının Rocket 'in yaşadığı Favela'dan çıkmaya çalıştıkça Favela'nın onu kendine çekmesi olduğunu anlıyoruz.
Ana karakterin Rocket olduğu Tanrikent bize bir sürü kısa hikaye anlatıyor yan karakterleri vasıtası ile. İçinde kısa öyküler barındıran bir kitap gibi filmin senaryosu… Hepsi birbiri ile ilişkili karakterlerin (Lil Z, Benny, Nakavt Ned ve 3lü Çete'nin üyeleri gibi) başına gelen, birbirlerini ve ana karakter Rocket’i etkileyen olaylar silsilesi şeklindeki film akışına kendinizi kaptırmamanız gerçekten çok zor!
Filmin belgesel tarafı ise sadece çekim tekniklerinden değil, Brezilya tarihinin belli bir dönemini kent ve insan ilişkisi üzerinden olabildiğince objektif yansıtmaya çalışmasından kaynaklanmakta. Film, Favela'lardaki nüfusun sosyokültürel altyapısını, eğitim ve refah seviyesini tüm yalınlığı ile ortaya seriyor. Ağdalı anlatımdan ve ajitasyondan dikkatle kaçınan filmin sert ve düz üslubu da insanda “suratına bir tokat akşedilmiş” etkisi yaratıyor.
Küçük çocukların ellerinde silahla dolaştığı, gasp, hırsızlık, tecavüz ve bilimum yüz kızartıcı suçun pervasızca işlendiği sokaklardaki insanlarda Devlet tarafından kendi hallerine bırakılmış, kaderlerine terkedilmiş olmalarının farkındalığının getirdiği öfke ve umursamazlık mevcut.
Polisin, sağlık ve eğitim sisteminin umurunda olmayan insanlar konulan kanun ve nizamlara uymayarak otoriteye olan öfkelerini dışa vuruyorlar. Bir nevi kısır döngü halinde giderek artan bir şiddetin içine sürükleniyor seyirci de dakikalar ilerledikçe.
Filmin sonunda Rocket'in kendini kurtardığına şahit oluyoruz belki ama Favela'lardaki kemirgenler (küçük çocukların oluşturdukları suç çeteleri) izlediğimiz döngünün devam edeceğini bize açıkça işaret ediyor.
Yazımın başında sorduğum soruya geri dönecek olursam; peki Rocket neden fotoğraf çekiyor? Bu soruya da net bir cevap veremem. Favela'dan kaçıp kurtulmak için mi? Hoşlandığı kızla yakınlaşabilmek ve onu etkilemek için mi? Salt iyi bir fotojurnalist olabilmek için mi? Sizce neden fotoğraf çekiyor? Filmi izleyenlerin de bunu bir düşünmesini ve bu soruya kendi yanıtlarını vermelerini isterim.
Buraya kadar yazdıklarımdan gayet net olarak anlaşılabileceği üzere; filmde fotoğrafçılığın, hatta dönem filmi olması sebebi ile o dönemin fotoğrafçılığı olan analog fotoğrafçılığın da bir hayli önemli bir role, yere sahip olduğunu gözlemliyoruz. Filmin başından sonuna kadar ara ara karşımıza farklı analog kameralar çıkıyorlar ve filmin akışını ciddi anlamda değiştiriyorlar rolleri ile.
Gelin bu fotoğraf makinelerini yakından tanıyalım! (Bu da hep uyuz olduğum ve bana samimiyetsiz gelen bir kalıptır, “Gelin …’yı yakından tanıyalım” kalıbını hep sarkazm maksatlı kullanmak istemişimdir ve kısmet bu yazıya imiş, hadi yine iyisiniz tırt bir ilk de olsa bir “ilk”e şahit oldunuz lan sevgili okurlar!)
Filmdeki analog fotoğraf makinelerini aşağıda sıraladım;
-
Kodak Instamatic 77X : Kodak
tarafından 1977-1984 tarihleri arasında üretilen, 126 film ile kullanılan 43 mm
focal mesafeli, f/11 diyaframlı ve 1/50s örtüccü hızlı bir lense sahip bir
kamera.
-
Kodak Instamatic Reflex : Kodak
tarafından 1968-1974 tarihleri arasında üretilen, Instamatic serinin en üst
modeli olan, 126 film ile kullanılan, Schneider-Kreuznach Xenar
45mm/f2.8 ya da Xenon 50mm/f1.9 lensler
ile kullanılabilen bir SLR.
-
Kodak Retina Reflex S : Kodak
tarafından 1957 ve 1958 yıllarında üretilen 35mm SLR kamera.
-
Kodak Retina Reflex IV : Kodak
tarafından 1964 ve 1967 yılları arasında üretilen ve yine Schneider-Kreuznach Xenar
45mm/f2.8 ya da Xenon 50mm/f1.9 lensler
ile kullanılabilen bir 35mm SLR.
- Nikon F Photomic : NASA astronotlarının ve Vietnam’daki fotojurnalistlerin kullandığı efsane SLR. Nikon’un F serisinin başlangıç modeli. Fotoğrafçılık tarihindeki en ikonik fotoğraf makinelerinden birisi. Nikon F’in teknik özelliklerini buraya yazmayacağım bile. Merak eden araştırıp öğrensin. Benim için bu filmin başrolü zaten Nikon F Photomic’tir.
Filmin sonundaki en kritik sekanslardan birini Nikon F Photomic’in vizöründen izleriz. Hikayenin sonunu da Nikon F Photomic yapar yani bir nevi. Analog fotoğrafçılık meraklıları & sevdalıları zaten kendisini iyi tanıyordur.
Benden bu
sayıda bu kadar, ilerleyen sayılarda başka filmler ile ilgili yazılarımda
görüşmek üzere…
Mithat Erdoğan
Şubat 2023 –
Fethiye / Muğla
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder